UYARI: Birazdan okuyacağınız yazı azami seviyede klişe ihtiva etmektedir.
8 Haziran 2009 günü Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi düzenlendiği bir törenle ilk mezunlarını verdi. Bu duruma tepkiniz "Eee, bana ne ki acaba?" şeklinde olabilir. Normal koşullarda ben de aynı reaksiyonu gösterirdim ancak mezun olan gençler arasında kardeşim olunca işler değişiyor biraz tabii.
Mezuniyet törenleri herkes gibi bende de garip duyguların uyanmasına sebep oluyor. Sevinç ve hüzün arasındaki sınır iyice muğlaklaşıyor. Mezun olanın yeni bir hayata başlıyor olmasının mutluluğu mu yoksa aradaki mesafenin artık daha da belirginleşiyor olmasının getirdiği burukluk mu ağır basacak karar veremiyor insan.
Ancak mezuniyet töreni en çarpıcı etkisini bireyin kendisinde gösteriyormuş, bunu fark ettim ben. İnsan "büyüdüğünü" kendi hayatından değil de etrafındakilerden anlıyormuş. "Bu kız ne zaman büyüdü de liseyi bitirdi lan?" diye kendi kendime sorarken, üniversiteden mezun olma aşamasına gelmiş olduğumu ve gelecek kaygılarımın ufaktan başladığını görmezden geliyordum. E şimdi bana sormazlar mı "Esas sen ne zaman adam oldun da, üniversiteye girip mezun oluyorsun?". Sorarlar tabii ben de cevap veremeden kalırım karşılarında. (Bu anlamda belirtmeliyim ki kendimi hiçbir şekilde "büyümüş" hissedemiyorum. Gerek davranışlarım gerekse duygusal yapım sanki öğrencilik dışındaki hayata hazır değilmişim hissi uyandırıyor bende. Önceleri bunu kafaya çok takmama rağmen şu an düşününce kaygılarımın yersiz olduğunu ve bu durumumla da geleceğe hazırlanabileceğimi düşünüyorum -her ne kadar beni böyle düşünmeye itenin ne olduğunu bilmesem de- Zaten elimde başka bir çare de gözükmüyor.)
Kötü bir durum değil yılların geçmesi, bir başka deyişle "büyümek(!)". Değişimler yaşamak, farklı açılar kazanmak, sahip olduklarının üstüne yeni bir şeyler ekleyebilmek son derece değerli şeyler. Ancak bunlar yaşanırken karşı konulamaz bir ayrılığın geliyor olması da insanı hüzünlendirmiyor değil hani. Evet, bu düşünce şu sıralar kafama oldukça taktığım ve içinden çıkmakta zorlandığım bir hal aldı. Şu an o mevzulara girmeyeceğim; kafamda toparlamakta zorluk çektiğim bir konuyu yazıya dökmem imkansız. Bir ara o sulara da girmeye çalışırız.
Neyse diyeceğim şudur ki mezuniyet törenleri garip ortamlar. İnsanları değişik ruh hallerine sürükleyebilir ancak aşağıdaki gibi hoş anlar da bırakır arkasında:
8 Haziran 2009 günü Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi düzenlendiği bir törenle ilk mezunlarını verdi. Bu duruma tepkiniz "Eee, bana ne ki acaba?" şeklinde olabilir. Normal koşullarda ben de aynı reaksiyonu gösterirdim ancak mezun olan gençler arasında kardeşim olunca işler değişiyor biraz tabii.
Mezuniyet törenleri herkes gibi bende de garip duyguların uyanmasına sebep oluyor. Sevinç ve hüzün arasındaki sınır iyice muğlaklaşıyor. Mezun olanın yeni bir hayata başlıyor olmasının mutluluğu mu yoksa aradaki mesafenin artık daha da belirginleşiyor olmasının getirdiği burukluk mu ağır basacak karar veremiyor insan.
Ancak mezuniyet töreni en çarpıcı etkisini bireyin kendisinde gösteriyormuş, bunu fark ettim ben. İnsan "büyüdüğünü" kendi hayatından değil de etrafındakilerden anlıyormuş. "Bu kız ne zaman büyüdü de liseyi bitirdi lan?" diye kendi kendime sorarken, üniversiteden mezun olma aşamasına gelmiş olduğumu ve gelecek kaygılarımın ufaktan başladığını görmezden geliyordum. E şimdi bana sormazlar mı "Esas sen ne zaman adam oldun da, üniversiteye girip mezun oluyorsun?". Sorarlar tabii ben de cevap veremeden kalırım karşılarında. (Bu anlamda belirtmeliyim ki kendimi hiçbir şekilde "büyümüş" hissedemiyorum. Gerek davranışlarım gerekse duygusal yapım sanki öğrencilik dışındaki hayata hazır değilmişim hissi uyandırıyor bende. Önceleri bunu kafaya çok takmama rağmen şu an düşününce kaygılarımın yersiz olduğunu ve bu durumumla da geleceğe hazırlanabileceğimi düşünüyorum -her ne kadar beni böyle düşünmeye itenin ne olduğunu bilmesem de- Zaten elimde başka bir çare de gözükmüyor.)
Kötü bir durum değil yılların geçmesi, bir başka deyişle "büyümek(!)". Değişimler yaşamak, farklı açılar kazanmak, sahip olduklarının üstüne yeni bir şeyler ekleyebilmek son derece değerli şeyler. Ancak bunlar yaşanırken karşı konulamaz bir ayrılığın geliyor olması da insanı hüzünlendirmiyor değil hani. Evet, bu düşünce şu sıralar kafama oldukça taktığım ve içinden çıkmakta zorlandığım bir hal aldı. Şu an o mevzulara girmeyeceğim; kafamda toparlamakta zorluk çektiğim bir konuyu yazıya dökmem imkansız. Bir ara o sulara da girmeye çalışırız.
Neyse diyeceğim şudur ki mezuniyet törenleri garip ortamlar. İnsanları değişik ruh hallerine sürükleyebilir ancak aşağıdaki gibi hoş anlar da bırakır arkasında:

her ne kadar klişe de olsa aynı durumda olan ben de aynı düşüncelerle boğuşmaktayım. yalnız değilsin dostum :)
YanıtlaSilozgn
Bence kardeşlerini mezun eden abiler/ablalar olarak bir lokal kurmalıyız. Toplaşıp okey falan oynarız :)
YanıtlaSil